Bu Blogda Ara

Papağan Besleyenlere Beslemeyi Düşünenlere


PAPAĞAN BESLEYENLERE BESLEMEYİ DÜŞÜNENLERE

"Yaşam hakkı kutsaldır" diyerek başlamak istiyorum bu yazıya... Binlerce kilometre uzaklıktan gelen; aslında zorla getirdiğimiz, küçücük canlarıyla tırların altındaki kasalarda ölüme karşı koymaya çalışan kaçak yolcular var aramızda; papağanlarımız…

Şanslı olanlar grubundan mıdır kalan sağlar; yoksa asıl şanssız olanlardan mı; tartışabiliriz…Ölüm veya esaret, ne acı ki onlara sadece bu iki seçeneği sunabiliyoruz hayatlarına zorla müdahale ettiğimiz andan itibaren; onları o cıvıl cıvıl ormanlarının seslerinden, renklerinden bencilce mahrum ederken... Belki bazılarımız bilir; bazı papağan türleri tek eşlidir, yani aileleri onlar için de önemlidir.. Sadece insanlar mıdır sevdiklerinden uzakta ayrılık acısı çeken; özlemi bilen, ya da eşini bekleyen? Koca koca eldivenler önce sevdiklerinden ayırır küçücük bedenlerini, sonra da kanatarak şuursuzca kesilen kanatlarından… Açlık, susuzluk, gözlerine giren tırnaklar, parmakları kopan ayaklar derken yol sonunda ayıklanırlar tek tek ölmüş tanıdıklarından, belki eşlerinden, belki çocuklarından.. Karanlıklar, yalnızlıklar, korkular, acılar almıştır o cıvıl cıvıl ormanlarının yerini…Sonrası uzun geceler; uzun sabahlardır her birinin; beni ne zaman öldürecekler diye bekledikleri…

Özgürce uçtuğu dağları, tırmandığı palmiyeleri, banyo yaptığı nehirleri, ısındığı güneşi olmuştur kafesinin demir parmaklıkları… Şimdilik tek barınağı, dostu olan küçücük kafesinde bile huzur vermezler ki; sürekli tepesine dikilen, bulunduğu ortama ait olmadığını hatırlatan, meraklı, bencil bakışlar… Nerede o rengarenk, lezzetli, taze meyveler, tohumlar, şırıl şırıl akan sular??? 3- 5 gün aç kalıp düşünecek bolca geniş vakitleri olunca, karar verirler en sonunda yem kaplarından bir iki çekirdeğin tadına bakmaya; "galiba teknoloji çok ileride burada, tüm o lezzetli yemişleri kapsülleyip bu boş bayatmış gibi kokan çekirdek kabuklarında saklıyor olmalılar" diye.. Halbuki bilmezler ki; ömürleri boyunca önlerine konacak sabit menüleridir artık, çekirdek yanında bulanık suları.. Zaten ömürlerinin ancak dörtte birini yaşayabilirler bu kadar sağlıksız bir hayatla… Ve aslında onlar hakkında yazılabilecek her şey artık burada mutsuz bir son ile biter…

HaYıRrR… Asıl her şey şimdi başlıyor!! ::)

Dostluklar, aflar, telafiler, mutluluklar ve sağlıklı, uzuuun, kocaman bir ömür papağanlarımızla… Kusura bakmazsınız umarım, uzunca bir giriş oldu; ama belki biraz olsun küçük dostlarımıza olan sabırsızlığımızı, bencilliğimizi hafifletmiştir onlara papağan gözüyle şöyle bir bakmak… Kim garantisini vermiş ki dünyada yalnızca iyi şeyler olur diye? Belki sadece üzülmeye geldik, arada bir küçük mutluluklar serpiştirilen dünyamıza… Yani nasıl diyeyim, bence hayat; geniş zamanlı bir üzülmek fiilidir; ara sıra mutluluk zarfları kullanılan… Kahretmeye, üzülmeye harcadığımız vakit iyice yiyor şu kısacık hayatlarımıza serpiştirilen o mutlulukların hakkını… Kim geriye dönüp bakınca her gününü iyi ve mutlu hatırlıyor? Papağanlarımız da kötü günler yaşadı diye; hepten yaşamayı bırakmıyor ki.. Aksine sıkıca tutunuyorlar hala küçücük ayaklarıyla tüneklerine, hala güneşin doğuşuna heyecanlanıp, ikram edilen bir meyvenin tadını çıkara çıkara yiyebiliyorlar…


Bilinçliymişiz… Bizi hayvandan bu özelliğimiz ayırıyormuş; o yüzden zevk için, spor için, lüks için, şov için cana kıyabiliyoruz galiba.. Oysa ki; o “bilinçsiz” hayvanlar bir tek canları tehlikeye düşünce kıyıyorlar cana.. Ya açlık sınırında karnını doyurup hayatını sürdürmek için; ya da nefs- i müdafaada… Tabii ki genellemeler doğrularımız olmamalı; şahsen ben de yürekten inanıyorum; insan var hayvandan aşağı; insan var melekten üstün… Eğer araştırmaya ve okumaya vakit ayırabiliyorsanız küçük dostlarımız hakkında biz de bir şeyler öğrenelim; paylaşalım diye, maddi çıkarlardan uzak onları karşılıksız seviyorsanız, can kime ait olursa olsun duyarlıysanız yaşam hakkının kutsallığına; HOŞGELDİNİZ ARAMIZA… Amacımız bildiklerimizi anlatmak, bilmediklerimizi dinlemek, öğrenmek istediklerinizi araştırmak, ve tabii en güzeli de kaçak yolcularımız olan papağanlarımıza onca kötü günlerinden sonra artık sağlıklı, huzurlu ve mutlu; sıcak bir yuva kurmak hep beraber…

Evlerimiz Amazonlar kadar büyük olmasa da, Peru’nun yağmur ormanları kadar zengin olmasa da ( onların para birimi; yani zenginlik anlayışları meyve, sebze, tohumlardır o bakımdan :D); her ne kadar ”Aaaa!!! Türkiye diye bir ülke varmış, haydi dağılıyoruz artık, bir kısmımız mümkünse yolda ölsün, buraları bırakıp, orada apartman dairesinde bir kafese tıkılmak için göç edelim” demeseler de; kalbimizin büyüklüğü, ilgimizin çokluğu, sabrımızın ve hoşgörümüzün sonsuzluğu ile koruyalım, sevelim, hiç ama hiç bırakmayalım onları; VAR MISINIZ??

Peki nasıl başlayacağız, nereden??… Ya da başladık bile mi onları beslemeye? Şunu da belirteyim hemen; yazılarımızı sadece hayvan besleyenler için hazırlamıyoruz sevgili arkadaşlar; bilakis beslemeyenler, beslemeyi düşünenler ve düşünmeyenler için de emeğimiz.. Sokaktaki aç serçelere kafa çevirenlere; bir susam tanesini, ekmek kırıntısını en az bizim kadar yaşam hakkı olan bu küçüklere çok görenlere; balkonunu pisletiyor diye güvercin yuvalarını bozanlara kadar erişebilirsek hele; ne mutlu bize… Bilinçlenmek sadece cep telefonu, bilgisayar kullanmayı öğrenmekle; yani kısacası teknoloji tüketiciliği ile olmuyor.. Okumak, araştırmak, bizi ilgilendiren, ilgilendirmeyen, hatta rahatsız eden her konu hakkında söyleyecek bir sözümüz olmalı; eğer ki bilinçli olduğumuza inanan insanlardansak… Üniversiteler diploma veriyor, adımızın önüne eklenecek etiketler veriyor; ya peki ruhumuzu, düşüncelerimizi, duygularımızı kim eğitip, kim ödüllendirecek?? Tabii ki sadece kendimiz… Araştırarak, öğrenerek, çıkarsızca yaşayarak, EN ÖNEMLİSİ SEVEREK EĞİTEBİLİRİZ ANCAK RUHUMUZU, DÜŞÜNCELERİMİZİ, DUYGULARIMIZI…


Sevmeye en çıkarsızından başlasak.. Hani dipsiz bir kuyuya taş atar gibi, atsak emeklerimizi, sevgimizi, vaktimizi? Ve hiç beklemesek attıklarımızın bize geri sekmesini… O kalpler öyle genişler ki işte… Karşılıksız sevmeyi öğrenenler en güzel eğitenlerdir kendilerini.. Çünkü artık yaşam tarzları olur bu, birine el uzatırken bakmazlar o bana ne uzatacak diye… Birine iyilik yaparken takmazlar zamanında o bana kötülük yapmıştı ama!!, diye… Bu yüzden anlamam niye batar bazılarına hayvan sevenler.. Bırakın büyüsün kalplerimiz, korkmayın bu kadar paylaşmaktan… Sanıyor musunuz ki küçücük cana kıyamayanlar, hayvan sevenler; insanlığın sorunlarına duyarsız kalabilirler?? Biz; köpeklerini, kedilerini aksesuar veya mal gibi gören, tıraşlarını yaptırıp; pahalı mamalarla besleyince onları sevdiğini sanan, bir yandan da kürklerini omuzlarından eksik etmeyen grubu takdir etmiyoruz, hayvan sevenlerden saymıyoruz efendim…


Kalplerimizi severek büyültelim; kocaman yapalım, içinde annemize, babamıza, patronumuza, eşimize, çocuklarımıza, inançlarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, köşedeki yaşlı amcaya, tanımadığımız komşumuza, balkonumuza sığınan serçeye de yer olsun… İnanın tükenmez, daha çok çoğalır o zaman mutluluklar… Unutmayalım ki asla; üzüldükçe, strese girdikçe büzülür, katılaşır kalbimiz; ama sevdikçe, sevildikçe büyür kalbimizle mutluluklarımız…


Niye bu kadar çok vurguladım bu sevgiyi?Çünkü işe öncelikle ve sadece sevmekle başlayacağız işte!!!!!.. Papağanlar öyle yemle, suyla, bakımla beslenmez; sevgiyle beslenir.. İletişime son derece açık, sosyal hayvanlardır.. Hoyratça oradan oraya sürüklenmiş hayatları ile aralarındaki tek bağ biz oluyoruz; onları aldığımızda, o bağı ne kadar güçlü tutarsak, o kadar mutlu olacaklardır yeni hayatlarında.. Papağan konuşsun, bizi eğlendirsin, omzumuza çıksın, omzumuzdan insin, parmağımıza gelsin, parmağımızdan gitsin, şimdi kendini kaşıtsın, sıkıldık artık kaşıtmasın diyenler mi var aramızda?? OLDUU, bir de kahve yapıp, camları silsinler mi????? “Sevilmek istiyorsan; önce sevmeyi bileceksin” demiş Nietzsche… Sevilmek, bir de her şeyden önce; biraz sabır işidir… İnsanlar üç kuruşlarını çalanlara bile güvenmezlerken bir daha, biz onların ailesini, yaşamlarını ellerinden almışız; biraz da olsa hakları yok mu onlara yaklaştığınızda korkuyla hırlamaya…


Öncelikle kabul edelim, bu karşılaşmada bir sıfır onlar önde… Beraberliği yakalamak için biz emek harcamalıyız artık!!! Aslında çok da gururlu olmazlar, öyle gözükseler de… Ad vermeyeceğim, rencide etmeyeceğim buradan; ama aramızda ne menfaatçi papağanlar var bir bilseniz… Meyvelerin başladığı yerde can ciğer dostunuz, bittiği anda da tekrar düşmanınız olur bu menfaatçi profil… İkram edilen meyvelere hiiç dayanamazlar aslında, mağrur ve aç olmaktansa, yüz göz olunmuş bir tokluğu tercih edeceklerdir eninde sonunda… Hele ki şapur şupur sesler çıkararak karşılarında önce siz tadına bakıp, reklamını yaparsanız ikramlarınızın… Bunlar küçük rüşvetlerdir güvenlerini kazanmak için.. Asıl kozunuz kafa masajıdır!!! Hiçbir papağan tanımadım ki bu piyasada; kafa masajına, ense kaşıtmaya hayır diyebilsin, karşı koyabilsin!!! Ama tabii bu eğitimin ikinci kısmındadır, yani derslerimizin müfredatını üçe bölersek; ilkokulda güveni, öğretmenlerinin kendisini yemeyeceğini, onları sevmeyi, saymayı, basit el egzersizleri ile insanlardan korkmamayı; ortaokulda artık bize alışmazsan; kafanı kaşıtamazsın kanununu, yani tıpkı dersini çalışmazsan 5 i alamazsın gibi sığ zihniyetli öğretici bir tehdidi :P , lisede de alanda uzmanlaşmayı öğreteceğiz.. VE TABİ BİR DE DERSENİZ Kİ YABANCI DİLİ OLSUN; KONUŞMAYI DA ÖĞRETEBİLİRSİNİZ İLKOKULDAN İTİBAREN.. Takdir edersiniz ki kolejler bile sırf yabancı dil veriyorlar diye milyarlarca para istiyor velilerden.. Papağanlar için de durum değişmiyor maalesef, bunun için fazla mesai yapmalı, sıkılsanız da, diliniz artık dönmese de, hatta dilinizde kıllanmalar başlasa da; mecbursunuz! Henüz papağan koleji olmadığına göre memlekette, milyarlarca para dökülen kolejler gibi, sorumluluğunuz büyük… Her an onunla konuşmalı, üst satırlarda belirtildiği gibi dilde kıl bitene kadar bıkmamalısınız… Yabancı dil de gerçi bir yetenek işidir; ama en azından onca yüklü eğitimin ardından, eh işte birkaç bir şey kapan, turistlere merhaba deyip, adını sormayı başaran yetenek yoksunu kolej mezunları da vardır hani… Bazıları da, ilkokul mezunu bile olsa, hırsla, azimle; Rusça, Almanca, İngilizce üç dilde konuşmayı öğrenen turizm sektörümüzdeki garsonlarımız, cankurtaranlarımız gibi çok yetenekli de çıkabilirler… Ama yine de hiç konuşamayanları da hor görmeyelim, biz de yeteneklerimize, eksiklerimize, kendimiz ile ilgili beğenmediğimiz birçok şeye kendi elimizde olmadan sahip olmuyor muyuz? Hem belki hiç konuşmayan bir papağan, çok candan bir dost olur; ya da şakır şakır konuşan bir papağan da elini dahi sürdürmez kendisine, ısırmaya meyillidir. Adını ısrarla vermek istemediğim bir diğer papağan ise, onu tanıyan ve yazıyı baştan takip edenler aşinadır kendisine, şu menfaatçi arkadaş, hem kel; hem fodul pişkinliğinde, kart horoz gibi öter, akbaba gibi tüner, bir de üstüne hiç kimseyle muhatap olmaz.. Ama böyle talihsiz bir örnekle karşılaşmak 70 milyonda bir gibi bir olasılık taşır, aramızda da o olasılığa denk gelenimiz var işte, ne yaparsınız…

R. B. /2006

papağanlar hakkında bir dergi için yazdığım bir yazıydı bu.

pet magazinblogspot com sitesinden alıntıdır.

 

26 yorum:

  1. Olá, estou mandando essa msg para todas as minhas amigas seguidoras. Sou a Cristine do blog " Invencionices de Uma Dona De casa" , mudei o endereço para http://invencionicesdacris.blogspot.com.br/

    Jah mexi nas minhas configuraçoes, agora eh necessario o proprio blog atualizar.

    Obrigada desde já pela a compreensao de todas vcs, minhas queridas amigas!

    Bjos!

    Cris.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Cris. B ;
    Bloğa hoş geldiniz.Bloğunuz yeni adresi hayırlı olsun.Başarılar dilerim.Selamlarımla...

    YanıtlaSil
  3. Selamlar. Blogunuzu tesadüf eseri buldum ve takibe aldım bende yeni bir blog sahibiyim...Sayfamla alakalı yorumlarınızı ve önerilerinizi bekliyorum...şimdiden teşekkürler
    www.hamarathatunum.co

    YanıtlaSil
  4. Sayın Burçin Şahin ;
    Bloğa hoş geldiniz.Bloğunuzu ilk fırsatta ziyaret edeceğim.Selamlarımla...

    YanıtlaSil
  5. cem: Meftun Bey öncelikle merhaba. benim size bir sorum olucaktı. Bende bir jako almayı düşünüyorum yazılarınızı takip ediyorum. Papaganı alıp getırmeden önce kafesı yerı evde hazır olsun mu yoksa beraber alıp gelsemde bir sorun olmaz mı ilginiz için teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  6. Merhaba Cem Bey ;
    Önceden hazır olmasının avantajları olabilir.Ancak önceden hazır olmalı gibi bir şartta yoktur.Henüz Jako almadan araştırma yapmanız güzel bir davranış.Kendinizi bilgi bakımından hazır hissetmeden almayın.Umarım istediğiniz gibi bir Jako sahibi olursunuz.Selamlarımla...

    YanıtlaSil
  7. Cem: Anladım Meftun Bey aralarında pek bi fark olmıcak sanırım ama hazır olması daha avantajlı olur alıcagım kafes büyük olucagı için yolda başına kötü bir olay gelmesini istemem daha ufak bir kafes veya taşıma kabı daha saglıklı olucaktır. Uzun bir süredir güvendigim siteleri deneyimli arkadaşları takip etmekteyim ilgiyle. Her olaydan bi nebze yararlanmak faydalıdır. Kısa bir süre sonra inşallah bende bir Jako sahibi olucam. Çalışmalarınız ilgiyle takip etmekte olup ardının devamını diliyorum. İyi çalışmalar sizin gibi bu işe gönül vermiş birine ne söylesem az. Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  8. Cem Bey iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim.Jako besleyen arkadaşlara bir nebze olsun yardımım dokunuyorsa ne mutlu bana :)))
    Selam ve saygılar...

    YanıtlaSil
  9. Merhaba Meftun bey,
    Bir yazım ve sorum vardı. Aşağıda ki uyarıyı alıyorum. Nasıl aşabilirim? Özelden size iletebilir miyim.
    Tşk.
    Çok uzun olHTML'iniz kabul edilemez: En fazla 4.096 karakter olabilir

    YanıtlaSil
  10. Ömer Faruk Bey ;
    Yorumunuzda boşluklar dahil en fazla 4.096 karakter kullanabilirisiniz.Yazdığınız yorum çok uzun olduğu için gönderilememiş.Sorunuzu kısa ve net yazarsanız bende cevaplarken soru atlamamış olurum.Soru sayısı fazlaysa yorumu mümkün olduğu kadar bölün.Yani tek seferde soracağınıza 5-10 ayrı soru sorun bende yanıtlamaya çalışayım.Selamlar...

    YanıtlaSil
  11. Meftun bey
    Biraz bilgi aktardıktan sonra yardımınızı rica edeceğim. Umarım okuması sizin için uzun ve sıkıcı olmaz. Gerek görmez iseniz blogda yer vermenize gerek yok. Sadece yardım ile ilgili kısımda paylaşımınızı esirgemez iseniz memnun olurum

    26 sı aksamı itibari ile ailemize oğlumun KARA ismini verdiği sevimli Jako muz katıldı. Satıcı karanın 10aylık olduğunu söyledi. Ama bana sorarsanız 1,5 yaş civarı. Belki 2 bile olabilir. Gerçi gözleri gri. Ama zaman zaman sarıya dönüyormuş hissine kapışıyorum. Kadıköy altıyol civarında bir petshop ta aynı günün öğlen saatlerinde gördüm. İçim ısındı. Satıcıyı 9 a kadar beklettim ve aldım. Bilmiyorum neden bana doğru olan jako o gibi geldi. Teslim almadan önce kanat ayarlarının da yapılmasını istedim. Satıcı uçtan 3 tüyü bırakmış. Ancak gereken den biraz fazla tüy kesmiş gibime geliyor. Bir kaç tavsiyenize ihtiyacım var. Yönlendirirseniz memnun olurum.
    Öncelikle kara ve yasam ortamından ve ailemin diğer bireylerinin bu yeni birlikteliğe bakış açısı ile ilgili bilgi verip, bu doğrultuda tavsiye ve yönlendirmenizi rica edeyim.
    Kara bulunduğu petshop ta tahminimce45*45*70-80 yüksekliğinde tek başına bir kafeste bulunuyordu. Bende ilk etapta en azından acemiliğimiz gecene kadar ve eğitimin daha kolay olacağı düşüncesi ile ve bir süredir yaşadığı aynı kafes ölçülerine sahip bir kafes aldım. Bu kafes in üstü de açılabiliyor.
    Kara ağırlıkla açık gri renklere sahip, kuyruğu uçlarında siyahlıklar olan açık kırmızı bir kuyruğa sahip, kilosu yerinde bir kuş. Petshop ta klasik olarak çekirdek ağırlıklı karışık yem ile beslenmiş. Hırıltısı çokça, bağırması da olan bir kus. Akşam eve gidişimiz araba içerisinde biraz gürültülü oldu. İlk gece çok hıalı yemini ve suyunu verip kuşu rahat bırakarak iş için evden ayrıldım. Kara ile ilk izlenimlerim, son derece utangaç bir yapısı olması, kafese 1-1,5 metre kadar yaklaşınca hırlaması, daha da yaklaşınca bağırması olan, hemen sizden uzaklaşmaya çalışan genelde hareketli bir kuş.
    Daha yeni işe gelmiştim ki eşim jakonun kafesini neden açık bıraktığımı soran bir telefon aldım. Muhabbete alışık olan esim kara yı kafes dışında görünce doğal olarak korkmuş, bu arada bizde jako muzun kafes dışına çıkma konusunda istekli ve kapıyı açabilen bir birey olduğunu keşfettik. Eve gelerek ürkütmeden konduğu sehpanın ayağını kafese yaklaştırarak kafese koydum. Akşam eve geldiğimde jako yemlerinden bir kaç lokma yemiş, çeşitli sesler çıkararak etrafı ile ilgileniyordu. O akşamdan itibaren yakın mesafede sandalyeye oturarak ve 15 dakikada bir yaklaştırarak kafesin tellerine 10 cm mesafede sadece belli aralıklarla hırlayan nadiren bağıran bir konuma geldik. Ne ilginç tir ki karanın isim babası 7 yaşındaki oğlum bu zahmetlere katlanmadan ilk andan itibaren kara ya rahat rahat yaklaşabiliyor. C.tesi günü kara nın dibinde uzunca bir süre kırmızı üzüm yedikten sonra bir kaç tanede onun yemliğine koydum. Yanından ayrıldıktan sonra baktım keyifle yiyor. Ertesi gün salatalık, sivribiber koydum hiç ilgilenmedi.
    Pazar günü teleskop tripodonu ufak bir işlem ile süpürge sapı ekleyerek T tüneğe dönüştürdüm. Hemen ardından banyo yu uygun hale getirdim. Ve karayı bu tüneğe çıkarmaya ikna ettim. 20 dakika kadar öylece bıraktım ki oraya alışsın. Ben de kafesini temizleyip yem ve suyunu yeniledim. Yanıma bir kaç tane ceviz alarak elime de kalın bez eldivenler giyerek çalışmalara başladık. İlk amacım sopa ile severek dokunma duygusuna alıştırmak. Daha yaklaşırken kendini tünekten attı. Kapı ile duvar arasında yerde yavaş ve nazikçe bağırtı ve hırlamalar eşliğinde sopa ile dokunmalara başladım. Kara ıslık ile sakinleşen bir kuş. Etkisi de oldu bu aşamada. Daha sonra elimdeki tüneğe çıkmasını sağladım ve eğitim tüneğine bıraktıktan sonra bir 10 dakika rahat bıraktım. Sonra tekrar yanasım tahta ile sevmek istediğimde yeniden kendini attı aynı yere. Bu sefer sopaları bıraktım yine bağrış hırlama arasında eldivenim ile sevdim. Isırma girişimi olmadı hiç. Bir süre sonra yeniden sopaya çıkmasını sağlayarak t tüneğe bıraktım. Bu sefer ayanından ayrılmadım.

    YanıtlaSil
  12. Eldiveni çıkardım. Elimin üzerini gerginleştirip yaklaştırdım. Tüneğin en ucuna kadar gitti. 5 cm bir mesafeye kadar defalerce gitim geldim. Ardından yanıma aldığım cevizden bir kaç tane abartılı bir şekilde yedim. Sonra ona ikram ettim. Önce ilgilenmedi. Sonra uzandı uzandı. Gaga sı cevize değer değmez ceviz düşürdü ve kendini tekrar yere attı. Ondan sonra işler karıştı, onca sakinliğime rağmen onca kazanımım gitti sanki. Kendini kuytu sayılabilecek bir köşeye kondu. Sakin bıraltım. Kafesi getirip yakınına koydum. Bir süre sonra geldim kapısına çıkmış, oradan uzanarak yem alıyor yiyor ama bir türlü içeri girmiyor. Yavaşça odaya götürdüm. Defalarca denememe rağmen girmek istemiyor. Sonra bir şekilde sopa üzerinde iken kafese sokabildim.
    Sizden ricam,
    * sürekli uzaklaşma eğiliminde. Elimle sevemeden atıyor kendini. Sizce banyoda köşeye sıkıştığında elimle sevmeli miyim, yoksa elimden yem almasını beklemeli miyim?(bu benim için en kritik konu)
    *bu kadar çok çekirdek yemeye alışmış bir kuş sebze meyve alışabilir mi? Bu doğrultuda karışımında çekirdeği tamamen çıkarmalı mıyım yoksa kademeli azaltıma mı gitmeliyim? Yoksa tamamen tahıl karışımını çıkarıp zorlayıcı mı olmalıyım?
    * ne kadar olduğunu bilemiyorum ancak çok uzun süredir banyo yapamadığını düşündüğüm kara nın ciddi olarak, daha doğrusu bizim alıştığımızın çok üzerinde ince tüy toz döküyor. Bu durum benim de beklediğimin çok üzerinde. Eşim de doğal olarak çok rahatsız. Bu duruma çeşitli hava temizleme cihazları var(ufo gibi) bir çözüm olabilir mi. Rüzgarı direk kara ya gelmese sağlığı açısından zararı olur mu? Uv si de var.
    *hem kokuyu yok etmesi hem de temizliği kolaylaştırması açısından kafes tabanına kedi kumu kullanımı ile ilgili düşünceniz nedir?
    Not: toz sorunun aşabilir isem kısa zamanda sizin ölçülerinizi verdiğiniz iyi bir kafese geçeceğim.
    Bu arada o muhteşem yavru jakonun yeri ile ilgili bilgileri size ulaştırabilirim. Mailim farsezer@gmail.com. C.tesi 250 adet jako gelecekti. Bende beklesem mi diye düşünüyordum. Fiyatı kara dan daha uygun, yaklaşıl 2/3 ü fiyatına da olsa yeni gelen bir yabani kuş yerine bir süredir beslenmekte olan bir kuşu almayı tercih ettim. Gerçi o yer bana karadan bir miktar daha uygun fiyata ele alışmış, hırlamayan, elden yem yiyen bir kuşu satmak istedi. Ancak ben kara yı tercih ettim. Bilemiyorum neden . Sanırım zoru başarmak hem daha keyifli olacak, hem de kara ile aramda ki bağ daha sağlam olacak diye düşünüyorum. Ne yalan söyleyeyim 93 günlük yavru da aklımdan çıkmıyor.
    Çok uzun oldu kusura bakmayın.Tşk.

    YanıtlaSil
  13. Sayın Ömer Faruk Sezer ;
    Yeni Jakonuz Kara hayırlı olsun.
    1.Blogdaki yazıların tamamını okuduğunuzu biliyorum.Henüz 4 gün önce yeni bir ortama girmiş Jakonun sahibine alışmadığı için ürkmesi ve uzaklaşması normaldir.Ona biraz zaman tanırsanız bir süre sonra yaklaştığınızda sizden korkmayacaktır.Onu köşeye sıkıştırmayın üzerine ilk zamanlar bu kadar gitmeyin düzeltilmesi çok zor sonuçlar olabilir , size alışma sürecini geciktirebilir.
    2.Ana besin maddesi halen alışık olduğu yiyecek olmalı.Zaman içerisinde onu sebze ve meyvaya alıştırmalısınız.Nasıl alıştırıldığını biliyorsunuz.Aynen uyguladığınız gibi.Fakat bunun için en azından 15 20 gün geçmeli.Size gözü alışmalı , sizi sahibi olarak kabul etmeli.Acele ederseniz sıkıntı olabilir.
    Sebze ve meyve yemeye elbetteki alışır , sadece doğru zamanda uygun yaklaşımla.
    3.İlk banyolar genelde sıkıntılı olur.Kafes içerisindeyken bir fıs fıs (sprey şişeleri ) ile çok kısa banyo yaptırabilirsiniz.Ama ilk 4-5 banyo süresini ço uzatmayın.Bir iki dakikayı geçmesin.Hem şişeden hemde spreyin çıkardığı sesten korkacaktır.Fakat zamanla alışır.Banyo sayfasında detaylı bilgi ve video bulabilirsiniz.
    4.Jakonuzu direk hava akımından korumalısınız.Klima kesinlikle zararlı olur.Fakat hava temizleyici cihazlar direkt ona gemezse sıkıntı olmaz.
    5.Kedi kumu kullanımı kolay olmayacaktır.Kafes tabanına gazete serip , günlük ya da en azından iki günde bir değiştirirseniz hem ekonomik hemde daha kolay olur diye düşünüyorum.Ben gazete kullanıyorum açıkçası.
    6.İstediğiniz sayıda soru sorabilirsiniz.Fakat kısa mesajlara cevap vermek daha kolay oluyor.Ekranın üstünde soruyu görüp aşağısında cevap yazdığımda zorlanmıyorum.Sorularınızı bölerseniz hem ben soru atlamamış olurum hemde kolay yanıtlarım.Selamlarımla...

    YanıtlaSil
  14. Anlayışınız ve bilgiler için teşekkür ederim. Uzunluk konusuna da dikkat ederim. Yazmış bulundum bir kere.

    YanıtlaSil
  15. Memduh bey,
    Yukarıdaki yazışmalarımızın ardından kara yı söylediğiniz üzere rahat bıraktım. Sadece belli araklılarla yakınına oturdum, sık sık konuştum ve günlük bakımlarını yaptım. Ben kedi kumu kullanıyorum. İki günde bir katılaşanları alıyorum. Hem koku olmuyor hemde ıslaklık hemen bertaraf edilmiş oluyor. Memnunum. Bazı konularda kafam karışık. Desteğinizi rica ederim.
    * çok yem tüketiyor. Karışık yem kullanıyorum. Yem kabını tamamen dolduruyorum. Karışom çekirdek ağırlıklı. Akşama geldiğimde çekirdeklerin tamamını tüketmiş, diğer karışımlardan da bir kısmı yemiş oluyor. Gün içi yemliği sürekli dolu mu olmalı.
    *dün akşam temizlik için üzerini açtım camın önüne gitti. Bakımın yaptıktan sonra kara ile ilgilendim. El sürdürmüyor hala. Hemen kendini atıyor. Ancak tahta ile uzun uzun sevdim. Sorunsuz. Ancak kafesine girmedi. Girmek istemiyor. Yakınına koydum. Üstü ve önü açık olmasına olmasına rağmen bütün geceyi kafes üstünde geçirdi. Sabah yine pencere önünde. Bütün gece ne yedi ne içti. Tüneğin üzerine alarak kafese sokmaya çalıştım. Reddetti. Ya üstüne çıktı yada cama uçtu tekrar. Bu saate kadar aç ve susuz. Kafes dibinde. İçinde yemi de suyu da var. Ne yapmalıyım. Yakalayıp kafes içine koymalı mıyım? Yakınına yem koysam bir daha hiç girmez kafese.

    Tşk.

    YanıtlaSil
  16. Ömer Faruk Sezer ;
    Evet gün içi yem ve su kabı sürekli dolu olmalı.Su kabındaki suyu hergün tazeleyin.Kafesine alışana kadar pek dışarı çıkarmasanız iyi olur.Çünkü ürkütmeden kafese sokmakta zorluk çekiyorsunuz.Yanına yem koymayın acıktığında kafese girmesini bekleyin.Selamlar...

    YanıtlaSil
  17. MEFTUN BEY MERABA BENDE DÜN Bİ AJKO ALDIM EVE GİDİŞİMİZ ÇOK SESLİ OLDU AMA BİR SAAT KADAR SONRA ISLIKLAR ÇALMAYA BAŞLADI ALIRKEN BENİ CEZBEDEN DE BU MURAT YETKİNŞEKERCİ : ISLIKLARI OLDU ATEN AMA TÜYLERİ BİRAZ CANSIZ UÇLARDA HAFİF TİFTİK GÖRÜNTÜSÜ VAR BİRDE YAVRU OLDUĞU SÖYLENDİ AMA SANMIYORUM SİZE SORUM BU TİFTİK GÖRÜNTÜSÜ DÜZELİRMİ,TÜY DEĞİŞİMİNDEN SONRA DAHA DÜZENLİ ÇIKARMI BİRDE YAVRU OLMAMASI EĞİTİMİ ETKİLERMİ SON OLARAK ALDIĞIM PETSHOP DEĞİŞTİREBİLECEĞİMİ SÖYLEDİ DİĞER BİR JAKO İLE DEĞİŞTİRSEM ODA BÖYLE ISLIK ÇALARMI

    YanıtlaSil
  18. Murat Bey ;
    Bloğa hoş geldiniz.Jakonuz hayırlı olsun.Petshoplardaki Jakolar çok pis ortamlarda bakıldığından ve gerekli temizliği yapılmadığından tüyleri bakımsız olabilir.Ev ortamında iyi bakılan Jakolarda bu sıkıntı olmaz.Blogda bulunan 36 sayfanın tamamını okuyup Jakolar hakkında bilgilenin.Blogda Jakolarla ilgili her türlü bilgiyi vermeye çalıştım.Detayını bulamadığınız konu olursa mesaj atın yanıtlayım.Selamlar...

    YanıtlaSil
  19. Merhaba Meftun bey,
    Kara aramıza katılalı epey bir zaman oldu. İlk işim petshoptan geldığı kafesini değiştirmek oldu. Geldiği kafes son derece küçük bir kafesti. Dayang A16 da karar kıldım. Genel olarak kafesten memnunum. Sadece tel kalitesi daha doğrusu boya kalitesi çok memnun etmedi. İlk fırsatta bu telleri kaliteli bir boya ile yeniden boyatmayı planlıyorum. Birde kafes ile gelen yemlikler siyah bir madde çıkarıyor. Onu değiştirdim. Yukarıdaki tavsiyeleriniz üzerine karayı uzunca bir süre rahat bıraktım. Kafesine çok alıştı. Çok fazla ötmese de cekırdek dışında dığer tahıllarıda bolca tuketıyor. Sebze ve meyve tarafında henüz sınırlıyız. Sağ arkadaki yemliği güvenli alanı olarak belirledi. O kısma yaklaşınca koruma pozisyonuna geçiyor. Bu durumda bu alanına saygı mı göstermeliyim yoksa üzerine gitmeliyim karar veremedim.
    Birde size güncel durumumuzdan bahsedeyim. Kafese çok yaklaştığımda biraz hırlaması zaman zaman çığlık atması var. Ben ve eşim çalıştığı için öğlene kadar hizmetli bayan ile. Eğitimine çok vakit ayıramıyorum. Akşam çoğunlukla kafesin hemen yanına koyduğum tekli koltukta oturuyorum. Salondan banyoya eğitim tüneğine tünek üzerinde götürüyorum. Kara hala çok tedirgin. Isırma huyu hiç yok. Hep uzaklaşmak istiyor. Tünekle çık ve in çalışmalarımız neredeyse bitti. Çok rahat in ve çık yapıyoruz. Hiç ısırma eğilimi olmadığı için ilk sefer elimi sardım sonrasında sarmadan çıplak elime ve koluma çıkıyor. Ama çok çok tedirgin. Hep bir uzaklaşma eğilimi var, ve bu tedirginliği yüzünden ben sevme aşamasına geçemedim. Sevmek ıçın zaman tanımalı mıyım, yoksa üzerine mı gıtmelıyım? Banyoda her eğıtım(genellıkle c.tesı ve Pazar gunlerı oluyor) sonrası fıslamak suretı ıle banyo yaptırıyorum. Bır banyosunda suyuna papatya çayı, bır sonrakine elma sırkesı koyuyorum. Çok hoşlandığı söylenemez ama çokta karsı çıkmıyor.
    Eğıtım sonrası kafese kolumda dönüyoruz. Yalnız ayakları çok kuru. Bem beyaz. Kıreç dökülmüş gıbı. Bunun ıcın yapabıleceğım bırsey var mıdır? Güncel durumumuzla ılgılı tavsıyelerınızı alabılır mıyım?
    Tsk

    YanıtlaSil
  20. Sayın Ömer Faruk Sezer ;
    Öncelikle mesajınıza geç cevap verebildiğim için kusura bakmayın.Şehir dışında olduğumdan internete hiç giremedim.Hafta sonu yine bir hafta kadar yokum.
    Boyası çıkmayan kafesleri tercih etmelisiniz.Sanırım fırın boyalı kafeslerde bu sorun yok.Yemlik ve suluk tercihlerinizi çelik kaplardan yana kullanın.Her yerde bu krom çelik kapları bulabilirsiniz.Daha sağlıklı olur.
    Koruma alanına saygı gösterin.Zamanla bu durum değişebilir.Değişmese bile sorun yok zaten.Sonuçta kafes dışında diyaloğunuz gayet iyi.
    Dokunma sevme konusuna gelince üzerine gitmeyin.Elinizi ona doğru alttan yaklaştırın (kesinlikle yukardan değil ) elinizi görsün , onun yaklaşması için bir süre bekleyin.Yaklaşırsa ne ala ; yaklaşmazsa olayı bir sonraki sefere erteleyin.Yaklaşana kadar sabırlı davranın.Çok uzun sürmeyecektir yaklaşması.Elinizle onu kovalamayın yaklaşana kadar sabredin.Fakat buradaki en önemli konu elinizi üstten değil alttan doğru uzatın.
    Banyo suyuna papatya çayı koymanızın bir anlamı yok.Papatya çayı içildiğinde yatıştırıcı etkisi vardır.Banyo suyunda bir etkisi olmaz.Banyo suyu içerisine elma sirkesi koyun.Hem dezanfekte eder, hemde tüylerini parlatır.
    Ayaklardaki kuruluk ve beyazlık yorumunuz için (görmediğim için ) yanlış bir yorum yapmak istemem.Bu konuyla ilgili bir Veterinerden yardım almayı değerlendirin.Selamlar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son mesajınızı isteğiniz üzerine yayınlamadım.Düşünceniz için teşekkür ederim.Yardımcı olabiliyorsam ne mutlu bana.Selamlar...

      Sil
  21. Meftun bey merhaba. Ben bir hayvan asigiyim buzamana kadar her cins akvaryum baligi besledim, muhabbet kusu besledim. Artik bir papaganim olsn istiyorm. Yaklasik 1haftadir arastiriyrm ve ona tam anlamiya iyi bir ortam saglamamaktan endise ediorm. Oncelikle cok gurultu yaparlar diye endise ediyorm. Birde calistigim zamanalrda hayvan ilgisizlikten sikilir diye endise ediorm. Cunku benden baskailgilenen olmaz evde. Ayrica evi cok kirletirmi ondanfa endisleiyim :) tabi birde uzun yasamalari var sonucta ben tatile filan cikinca nasil olr. Hayvan ilgisizlikten bunalima girer. Bana yorum yaparsaniz sevinirim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhammet Bey ;
      Sorularınızın tüm cevaplarını blogda yazdım. Siz bana bir özetleyiverin yazdıklarınızı demişsiniz. Şu başlıkları incelerseniz sorularınızın cevaplarını bulabilirsiniz. Tekrar tekrar özet yazmak , okumaktan daha zor olduğu için kusuruma bakmayın Selamlar...

      _ standart papağan sorunları
      - Jako papağan almadan önce yapılması gereken hazırlıklar
      - neden papağan
      - jako papağan almak son kararınızmı
      - papağan besleyenlere beslemeyi düşünenlere
      - bir papağanın ağzından
      - evcillerin sahibinden on isteği
      - papağan hakları evrensel beyannamesi
      almaya karar verirseniz de tüm bloğu okumalısınız. selamlar...

      Sil
  22. Anladım Meftun hocam teşekkurler

    YanıtlaSil
  23. Meftun hocam, dediğiniz yazları okudum. sanıırm bir müddet daha bekliycem. Gerekli ortamı sağlamadan almıycam tabi bu konuda yeterınce bilgili olmadanda almıycam. Tam anlamıyla gerekli tüm bilgileri öğrenip ve ona guzel bır ortam sagladıktan sonra bir tane papağan alabılıırm sanırım :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kararınız yerinde olmuş. Tebrik ederim. Bazı arkadaşlar araştırma yapmadan papağan sahiplenip daha sonra bakamıyorlar. Bu durumdan dolayı papağanlar olumsuz etkileniyor.

      Sil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.